27 Ocak 2012 Cuma

AYNA AYNA SÖYLE BANA...


uyuz olduğum bir başka insan tipini yazacağım bugün. gördüğünüz üzre her tür insana uyuz olabiliyorum. 

sadede geleyim, şu kaplumbağa gibiler işte. buradaki durum sempatik tabii. ne de olsa söz konusu bir karikatür, karakterler de kaplumbağa. bunun insan versiyonunu getirin gözünüzün önüne. hani "yahu insan hiç mi kendini bilmez, hiç mi aynaya bakmaz" dediğiniz durumlar...

bu grubun en sık rastlanan modeli "ay ben çok çılgınımdır" ya da "deliyimdir" diye övünenlerdir. bunlar deli değil, salaktır genelde. "nasıl çılgınsın, neler yaparsın mesela?" diye sorduğunda verilen cevap; "bi kez sevgilimle kavga etmiştik taaam mıı... aradı buuu, geliyorum konuşmaya, dedi. saat gece taaam mııı? anneğmler yatıyooo... evden gizlice çıktıığğm, bi saaat aşşaada konuştuk, sonra benim eve sessizce bi girişim var tağam mııı, böle hırsız gibiii" tadında bir saçmalık olur. boğ bunu. acıma.  zannedersin sevgilisi bir sırtlan, bu da onunla buluşmak için aşağı inmedi de, afrika'nın balta girmemiş ormanlarına gitti evden çıkıp. 

bir diğer model, "ben farklıyım" diye dolaşanlardır. "ne farkın var?" diye sorduğunda verdikleri cevap net değildir genelde. çünkü kendileri de ne konuda farklı olduklarına karar verememişlerdir aslında. üstelik enteresan bir şekilde farklılıklara da kapalıdırlar. değişik kıyafetli bir kız geçse yanlarından "ayyy şunu gördün müüüğ, abi bu ne yaaa iirenç giyinmiş" der gülerler. farklı olacağım diye çabalayan ya da kendini farklı sanan bir sürü tip varken nasıl bir sıradanlığa düştüğünü bir görse, hiç mesele kalmayacak. şimdi senin neyin farklı yani ben anlamadım, b.kunda inci mi var? 

en son "ben farklıyım" diyene; "aha vallaha biliyordum, sonunda biri paralel evrenden bu tarafa geçiş yolunu bulacak diyordum, sensin o değil mi, diğer taraftan geldin" dedim. paralel evrenin ne olduğunu bilmiyormuş. bilse geçecek yani. öyle "ben farklıyım, ben deliyim, ben çılgınım" demeyin kardeşim. uçabiliyor musun, görünmez mi oluyorsun, zamanı mı durduruyorsun, direkt onu söyle.  

20 Ocak 2012 Cuma

NİYE?

geçen hafta malum, istek üzerine evrim sergisine gittik. dinazor türlerini gördük, ilk canlıları tanıdık, atalarımızı keşfettik...

çirkin atalarım var kabul. büyük ayaklar, kocaman bir ağız, gözüm kadar burun delikleri filan... kıl kısmını saymıyorum bile... evrime de en çok bu kıl mevzuundan sevindim zaten, aldır aldır bitmezdi onlar.

her neyse, ben sergiyi gezdim. üstelik hiiiç arıza çıkarmadım. keyfim ziyadesiyle yerindeymiş gibi davrandım. hatta en çok dinazorlar ile insanlar konusuyla ilgilendim, dünyanın en mutlu kadını gibi seke seke dolaştım. o gün çantam çok ağırdı, omuzlarım çöktü ayakta durmaktan ama yine gık demedim. olur ya, bir gün ben de bir yere gitmek istersem elimde koz olacaktı. hele bir gelmek istemesin, "ama ben evrim sergisine geldim seninle!" diye başına kakacaktım.

o yazıda belirttiğim gibi ben caz konserine gitmek istiyordum, sergi dönüşü de onun biletlerini aldık. bir haftadır bekliyorum. tarih geldi çattı, 8'de konser. işten erken çıktım yetişebilmek için. geçtik karşıya, park ettik, içeri girdik, iki kat çıktık, şıkır şıkır giyinmiş bir sürü insan konser saatini bekliyor, hiçbirinin geçen hafta gördüğümüz atalardan geldiğine inanmazsınız vallahi. konser saati geldi, niye bunların hepsi kafede oturmuş anlam veremiyorum, salon boş...

niye sizce?




18 Ocak 2012 Çarşamba

HAYAL


ben de bundan istiyorum. böyle bir balkon kapısı... hatta böyle bir bahçe kapısı istiyorum. sadece kapı ne işime yarayacak, olmuşken bahçenin içindeki evi de isteyim bari.

hiçbiri olmazsa böyle bir pencere... çalışma odama... 

yarın loto oynayayım ben en iyisi.

16 Ocak 2012 Pazartesi

"BİR ŞEY" OLMAK

ben de bir şey olsam mı artık? bazen bir şey olmam için gözümün içine bakıyorlar. ben hemen rotayı çevirip konuyu dağıtıyorum. acaba zamanı mı geldi? yaşlanıyorum sonuçta, 'bu kız bir şey olamadan ölecek yazık, bir elinden tutalım şunun' mu diyorlar?

hep sıkıcı buldum "bir şey" olabilen insanları. sonuçta ben de biliyorum az çok nasıl olunacağını, bunca zaman gözlemledim yani. biz de boş oturmuyoruz. bir şey olmasam da, nasıl olunacağını biliyorum. mesela size üç yöntem anlatayım. benim gibi siz de bir şey ol(a)mayanlardansanız faydası dokunur belki.

1- en ciddi halinle konuya dalıp hemen bilgi vereceksin. (en sıkıcı tip budur)
fırsatını yakaladığın an, bildiğin her şeyi anlatacaksın girdiğin ortamda. öğreten adam modunda dolaşacaksın sürekli. dinlemeyi değil, konuşmayı seveceksin.

2- kendini yeriyor gibi yapıp öveceksin (en çok dalga geçtiğim tip bu)
bu aralar pek bir revaçta bu yöntem. misal; "ben edebiyattan anlamam ama çok okurum, iyi eleştiririm, üstelik zekiyimdir" diyeceksin.

3- kendinle dalga geçiyormuşsun gibi yaparak övüneceksin (en gıcık olduğum tip bu)
ikinci yönteme benzer biraz. buna örnek verecek olursak; "biliyorsun kültürlüyümdür, güzelim de hahhaha... milleti yiyorum böyle kültürlü, zeki ayaklarına yatıp ama ulysses'i okuduğumda üniversiteydim inanabiliyor musun ne kadar geri kalmışım hahhahaha..." falan diyeceksin. 

bunları yapabilmek için bir alanda iki üç cümle öğrenmeliyim. işle ilgili konuşmayı sevmiyorum. zaten benden başka herkes yeterince konuşuyor. keşke kimsenin fikir yürütemeyeceği, saçmalayamayacağı bir mesleğe sahip olsaymışım. sanat ile siyaset bizim milletin master alanı mübarek, herkes biliyor. iyi de ne konuşacağım? terliksi hayvanlar üzerine makale falan mı okusam? pöf... konuyu oraya nasıl getirip hava atacağım ki? neyse biraz daha düşüneyim ben. illa da bir şey ol dediklerinde en beklemedikleri şey olmazsam nolayım.


12 Ocak 2012 Perşembe

SERGİ TEKLİFİ

sevgilinin teklifi: yarın evrim sergisine gidelim mi?
düşündüm düşündüm... "neymiş bu evrim sergisi?" dedim. cevap beni tatmin etmedi. hala düşünüyorum, ne demek istiyor ki bana? "ne kadar giyinsen de, süslensen de, püslensen de sen de maymundan geldin" filan mı? oysa daha iki saat önce ben ona caz konseri önermiştim. ne kadar inceyim. adama bak, evrim sergisine götürüyor beni. yani tamam ilgimi çeker de, hala düşünüyorum arıza çıkarsam mı, çıkarmasam mı... 

sanki hayatımız sergilere gitmekle geçiyor. insan bari ilkinde resim sergisine filan götürür. cık cık cık... neyse bir gidelim bakalım, olmazsa kavgayı orada çıkarırım. daha bir manidar olur. 


10 Ocak 2012 Salı

VAÇGEÇİLEMEYEN KADIN

bu yaşıma kadar bir türlü beceremediğim şeyler var. aslında izliyorum, gözlemliyorum, nasıl yapılacağını biliyorum ama iş uygulamaya gelince ıııh... bir kere doğru zamanı yakalayamıyorum. böyle yırtık dondan çıkar gibi atlamak lazım. uygun koşulları beklemeyeceksin, koşulları yaratacaksın, hatta koşul moşul aramayacaksın. dünya senin etrafında dönüyor ne de olsa, koşullar senin etrafına gelecek, yörüngende dönecek, sana tabi olacak.

mesela böyle hiç "vazgeçilemeyen kadın" olamadım. olmayı bırak, o havaya giremedim ben. "nıhaha bilmiyor musun güzelim, o bensiz yaşayamaz, nefes bile alamaz" sinyalleri göndermeyi bilemedim öteki kadınlara. bırak öteki kadınları, bazısı direkt adama gönderiyor bu sinyali. yaptığı her hareketin alt yazısı geçiyor, büyük harflerle üstelik: "BAK BEBEĞİM, BEN BULABİLECEĞİN EN MÜKEMMEL KADINIM. BENİ KIZDIRMAYI AKLINDAN BİLE GEÇİRME, KAYBEDERSİN. BİR DAHA BENİM GİBİSİNİ ASLA BULAMAZSIN. YALNIZ KALIRSIN. SÜRÜNÜRSÜN. ELLİ YAŞINA GELDİĞİNDE DE ÇÖP EV OLMUŞ İNİNDE LEŞİNİ BULURLAR BİR SABAH VE SEFİL GÖRÜNTÜN YÜZÜNDEN 90 YAŞINDA SANIRLAR." 

bu sinyali verebilen kadınların ortak davranış şekilleri var. yanındaki adam konuşurken tam lafın ortasında araya girip alakasız bir şey söylerler. mesela adam oturmuş diyalektikte karşıtlık ve çelişkiler üzerine konuşurken en heyecanlı yerinde kadın birden, gayet sakin ama otoriter bir sesle şöyle der: "MONTUNU GİY, HASTA OLACAKSIN." erkek "tamam" der ve sözüne devam etmek ister genelde ama kadın bırakır mı? asla!.. o, yenilmez. onun lafının üzerine laf söylenmez, emirleri ertelenmez! sonunda diyalektiğin de, sohbetin de içine ettiği için -ve belki biraz da onun gibi olamadığın için- kıza uyuz olursun. o karşıtlık ve çelişkilerin içinde boğulsun diye beddualar edersin. 

bir de bunun ikinci versiyonu vardır ki, kadın bir şey ister. kendisi için. o daha ciddi bir durumdur bak. onda erkek asla ikiletmez söylediğini. şöyle ki; yine aynı barda, aynı masada, aynı içkileri içmiş diyalektiği konuşuyorsunuzdur, adam anlatıyor karşıtlık ve çelişkiyi, kız araya girer: BİRAM BİTTİİİ... herif birden belgesellerde dişiyi tavlamak için olaya kitlenen erkek aslana dönüşür; "hemen söyleyim hayatım". iki saniye önce felsefe konuşan o ciddi adam değilmiş gibi, döner sana kıçını, garson aramaya başlar. sen beklersin öyle, konuşacak da lafını bitirecek diye. o garson da inadına gelmez. bütün masa beklersiniz o uyuz karıya (çok affedersiniz) bira söylenmesini. ulan ben adama "allah rızası için bir bardak su getir, ölüyorum" desem dönüp bakmıyor erkekler. bu kadınlar nasıl beceriyor bunu anlamıyorum ki... anlıyorum aslında, uygulamada beceriksizim dedim ya.... ama artık emin oldum, erkekler böyle kadın seviyor. inandırıyorlar eşsiz olduklarına, mükemmel olduklarına demek... ben bunun üzerinde biraz daha çalışayım bakayım. her sabah aynada kendime  "mükemmelsin, şahanesin, süpersin" filan diyeyim. sonuçlarını sonra yazarım.


4 Ocak 2012 Çarşamba

3 Ocak 2012 Salı

2012'Yİ KARŞILAMAYA ÇIKAMADIM

bunu saymam vallahi. cumartesi gecesi girdiğiniz 2012'den bir şey anlamadım ben. hastaydım, ateşim vardı, baş ağrısından gözümü zor açık tutuyordum. bir yılbaşı gecesi yapılması gereken hiçbir şeyi yapamadım. mide krampları geçirecek kadar yiyemedim, sudan başka bir şey içemedim, gülemedim, eğlenemedim, sabaha kadar oturamadım, hatta tombala bile oynayamadım. şu durumda kim benim yeni yıla girdiğimi iddia edebilir ki? girmedim işte. 2011 son dakika golü atıp beni hasta edince, yeni yılı karşılamaya çıkamadım. ben hala 2011'deyim. bu cumartesi gecesi yeni yılı kutlamalarla karşılayacağım ve ben de 2012'ye gireceğim işşalla. herkese iyi seneler olsun :)