tiyatro dergisi mimesis, müstehcen bulunup elazığ il halk kütüphanesinden kaldırılmış. sebep; m.ö 5. yüzyıla ait vazo ve kadehlerin üzerinde bulunan resimler. (haberini merak eden varsa burada. derginin konuyla ilgili yazısı ise burada) anladığım kadarıyla; terbiyesiz insanoğlu, edepsiz şeyler resmetti vazolara, dergi de bunların fotoğrafını koydu bir yazıya. bu edep meselesi çok önemli. aslında ta o zamanlar ceza verilmeliymiş yapanlara ama 26 yüzyıl sonra da olsa telafi etmek gerek. iyi ki o dönem doğmamışız, ne olurdu halimiz yoksa? edep, ar, haya kalmamış bu m.ö 5. yüzyıl insanlarında.
benim kitaplığımda da eski sayıları var mimesis'in. birazdan hepsini toplayıp yakacağım sokağın ortasında ibret olsun diye. üstelik bunları öğrencilik yıllarımda almıştım. ne tehlike düşünün. hem de hocaların tavsiyesiyle. nasıl bir anne babam var benim? nasıl yolladılar beni öyle bir okula, aklım almıyor. bizim hocaların birkaçını (hatta hepsini) sallandıracaksın gündoğdu meydanında, bak bakalım bir daha böyle dergiler okutuluyor mu okullarda.
ay böyle düşündükçe kan beynime sıçrıyor. neler neler anlattılar bize okulda. nasıl böyle temiz, pirüpak kaldım bilmiyorum.
tiyatro iğrenç bir şey. sadece tiyatro mu, bütün sanatlar iğrenç. vazolara neler çizmiş adamlar, insanın aklı almıyor. 'sanat şunun için gereklidir' diyecek kişinin söyledikleri deli saçmasından öte gitmez. bence tüm sanatlar yasaklanmalı. zaten bir boka yaramıyor. ay pardon bok mu dedim? affedin, onca yıllık eğitimden sonra o kadarcık kusur kalmasını mazur görün. hocalar yüzünden hep.
ben bir akademi mezunuyum, itiraf ediyorum. yazıklar olsun bana.
öyle tuhaf sorularla karşılaştım ki öğrenciliğimden bugüne kadar, bir süre sonra cevap vermeyi bıraktım.
-sanatın eğitimi olur mu sizce?
-sanat içten gelen bir şey değil midir?
-a... sizin okulda da bölümler mi var?
-mezun olunca iş bulabilecek misiniz?
-sanat karın doyuruyor mu bu memlekette?
gibi... gibi...
galiba en enteresanı şuydu: benim zamanımda, akşam beş oldu mu fakültenin önünde yol boyu öğrenciler dururdu. kimse otostop çekmezdi, sadece dururdu. çünkü o saatlerde oradan geçenler bilir, okulun önüne yanaşır ve gideceği yeri söyler, bir grup öğrenciyi arabasına alırdı. sanmayın ki sadece erkek şoförler, çokça kadın da dururdu. şimdi sanmıyorum kimsenin cesaret edeceğini. bazen aynı insanlara denk gelirdik; "aa geçen gün de sizi almıştım ben çocuklar" diyene çok rastlardık. işte böyle günlerden birinde, önümüzde duran arabaya atladık birkaç kişi. ben öndeyim. şoför tanıdık değil, ilk kez yol arkadaşlığı yaptığımız, gençten, otuzlu yaşlarda bir adam. bindik, teşekkür ettik, adam sorular sormaya başladı. önde ben olduğum için sorulara da ister istemez ben cevap vermek durumundayım.
adam- öğrenci misiniz?
ben- evet
adam- nerede okuyorsunuz?
ben- (okulun kapısından bindik ya kardeşim) güzel sanatlar fakültesinde.
adam- ya... hmm... ımm... anladım... siz... şimdi... burdan mezun olunca güzellik uzmanı mı olacaksınız?
ben- evet!