24 Kasım 2013 Pazar

ÖĞRETMENLERİMİZDEN NELER ÖĞRENDİK?

1- hayal kurmayı:
"çalışmayın siz çalışmayın, rüyanızda görürsünüz benim dersimden geçmeyi."

2- dostluğun anlamını:
"arkadaşın pencereden atlasa, sen de mi atlayacaksın!"

3- güzel anları paylaşmayı:
"gülünecek bir şey varsa söyleyin, biz de gülelim!"

4- sorunları birebir çözmeyi:
"müdürün odasına git, o bilir sana yapacağını!"

5- yalan söylememeyi:
"ben de çok üzülüyorum zayıf not verirken ama ne yapayım?"

6- zamanı iyi kullanmayı:
"sınavı bir hafta önce haber verdim, aklın neredeydi? yan gelip yatın siz daha!"

7- kalp kırmadan, kibarca eleştirmeyi:
"evladım, güzel kızım salak mısın sen? nasıl yapamazsın bu işlemi, geri zekalı mısın?"

8- müziğin hayatı güzelleştirdiğini:
"eylül de gel."

9- coğrafyanın önemini:
"disipline göndereyim de seni, gör dünyanın kaç bucak olduğunu!"

10- matematiğin hayatımızdaki rolünü:
"bir çarparım sana, bir de tahta çarpar!"


günlerini kutlar, kendilerini saygıyla anarız...



15 Kasım 2013 Cuma

LİSTEM GAYET KISA

face'ime bir mesaj düştü: "daha sık ve hızlı yazmalısın hikayelerini."

bazı arkadaşlarım var böyle. arada dürterler "yaz yaz..." oysa ben yazmaktan ziyade, yaymaya odaklı insanım.

"doğru diyorsun, daha hızlı olmalıyım." dedim ona. verdiği cevap şu: 
"acele et kanka, yaşam çok kısa. doğan cüceloğlu'nun çok güzel bir uyarısı var, 3 ay ömrünüz kalsa böyle yayılır mıydınız, der."
"deli misin, üç ay ömrüm kalsa hiç kasmam. direkt yayılma moduna geçerim." dememle sohbetin seyri değişti. vay efendim demez miymişim "şunu da yapayım, bunu da yaşayayım"? yaşamak istediklerim, yarım kalan hayallerim, isteklerim ne olacakmış?
"bırak muzo ya..." dedim, "popüler kültür, modern hayat dayatması bunlar, arkadaş! üç ay ömrüm kalsa yer, içer, yatarım, keyfime bakarım."

hani, ölmeden önce yapılacak bilmem kaç şey listeleri filan yayınlar dergiler. sanki hayıflanacağım öbür tarafa gidince "anam tüh gidemedim, bilmem ne dağını göremedim" diye. öldükten sonra gider, rahat rahat gezerim. zaman sorunu yok, yol sorunu yok, kimi ikna etsem de yanımda götürsem sorunu yok, para desen hiç gerek yok... istediğin yere anında uç ışınlanır gibi, gez, gör... daha ne? artık himalayalar'a mı gidersin, bora bora adalarına mı, nereye istersen zırt oradasın... acıkmazsın, susamazsın, çişin gelmez, üşümezsin, terlemezsin karnın acıkmaz... daha ne olsun?

ingiliz independent gazetesi "ölmeden önce yapılacak 100 şey" listesi yayınlamış. haydi ilk üç neyse de, dördüncüde ruhumu teslim ederim ben zaten; "dünya şnorkelle bataklığa dalış şampiyonası"na katılacakmışız. timsahlar ısırsın o bataklıkta poponuzu. öyle oturduğunuz yerde, gazete köşenizde madde uydurmak kolay. ayol bir mucize olsa, bundan yırtsam bile beşinci madde beni kesin öldürür: "cannes film festivali'ne gidin". en sevdiğim festival. bayılıyorum orada ödül alan filmlere. izlerken ruhumu teslim edesim geliyor, üstümü başımı parçalıyorum, sıkıntıdan öldürmeyen allah öldürmüyor işte. bir de festivale gidip hepsini peş peşe izleyeceğim... peh...

"aman arkadaş," dedim "ölmeden önce yapılacaklar listesine uyacağım diye koştur koştur dağ, taş tırmanamam ben. hamakta iki saat yatsam yeter." muzo'ya kalsa; öyle şey olur muymuş, en azından ölmeden önce son sözümü söyleyeceğim insanları görecekmişim, vedalaşacakmışım... 
ne gideceğim ya?.. yattığım yerden telefon ederim ben:
"lan müdüüür... ben senin var ya, ta........dıııııııt............."

bitti gitti işte. huzur içinde ölürüm sonra.