22 Şubat 2013 Cuma

FMF - AİLEVİ AKDENİZ ATEŞİ

ÖNEMLİ!

lütfen okuyun ve okutun. hatta benim gibi facebook grubuna üye olun, oradan da duyurun.

YARDIM RİCASI - NEHİR İDA






AYŞE'NİN KOZASI


onun varlığından, Deli Anne bahsedince haberdar oldum. verdiği linke tıkladım. karşıma çıkan yazıyı okudum. (burada) afalladım, sersemledim. 

düşündüğüm ilk şey, "bu bir öykü mü (kurmaca mı), yoksa gerçek mi?" oldu. sonra bir kez daha okudum. 

sersemledim. 

hayatta hiçbir şey, bir yetenekle karşılaştığım andaki kadar heyecanlandırmaz beni. sonra her fırsatta dönüp okumaya başladım, benden öncesini, sonrasını... yazdıklarını...

bazı insanlar özeldir. özel bir yetenek ile doğmuştur. sen ne kadar çalışırsan çalış, o senden hep öndedir. mozart gibi mesela, ihsan oktay anar gibi, jack nicholson, marquez, dostoyevski ve bunun gibi... istediğin eğitimi al, yetişemezsin, boy ölçüşemezsin. onun gibi çalamaz, onun gibi beste yapamaz, onun gibi yazamaz, onun gibi oynayamazsın. sana düşen sadece izlemek ve tadını çıkarmaktır. şişmiş bir egon, ket vuramadığın komplekslerin yoksa takdir edersin, seversin, bayılırsın. o, sahneden hiç inmesin ya da yazmayı hiç bırakmasın istersin (bu arada; ihsan oktay edebiyatı bırakmış, söylemiş miydim? pöf... büyük haksızlık! madem böyle bir yeteneğe sahipsin, hakkın yok kardeşim reddetmeye, beni mahrum bırakmaya! imza: bencil okur.)

neyse işte, ne diyordum? hah, önce sersemledim. sonra avram'a bahsettim, okusun istedim. yetmedi. herkes okusun, herkes bilsin istiyorum. iyi bir kitap okuduğumda yaptığım gibi, paylaşmak istiyorum. kimse mahrum kalmasın bu güzellikten istiyorum; bu keyiften, bu yetenekten... su gibi akıyor, içinize işliyor  onun kelimeleri. başka tarifi yok. benim kelimelerim yetersiz, aciz onun yeteneği karşısında. ayşe'nin kelimeleriyle ördüğü kozasına bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız. öylesine naif, samimi bir anlatımı var ki... insan... insan ne diyeceğini bilemiyor.

14 Şubat 2013 Perşembe

MARUZ KALDIĞIM SORULAR

-hocam size bir şey sorabilir miyim?
-sor
-şimdi, benim şu alt dişim kırıldı ya...
-evet?
-ben dişçiden fiyat almıştım hani geçen gün
-evet?
-200 liraya yaparım demişti.
-hı hı
-bugün de eski dişçime gittim. bana dedi ki, üstteki köprüyü de değiştirelim, komple dişlerini elden geçirelim, 2500 liraya yaparım.
-ee?
-öbür dişçi sadece bu kırılanı yapacaktı.
-ee?
-napayım sizce?
-ne?
-hepsini mi yaptırsam o parayı verip, yoksa sadece alttaki kırılanı mı yaptırayım?
-ben dişçi miyim?
-ihihihihih
-alla alla ne anlarım ben? dişlerinde sorun varsa yaptır, yoksa kestirme boşuna sağlam dişlerini.
-hı... ben bir de gidip başka dişçiye danışsam mı? 
-evet evet öyle yap. bana danışma da, kime danışırsan danış. bi dişleriniz kalmıştı bana sormadığınız zaten. onu da yaptınız ya, tam oldu. 


şu karikatürdeki adamı çok iyi anlıyorum bazen.


8 Şubat 2013 Cuma

TUHAF GÜNLER

havalar gibi her şey bu ara; dengesiz. bahar gibi mesela, ama değil. 

iyi bir şeyler olurken, kötü şeyler giriyor araya. bir iyi haber, bir kötü haber, bir iyi haber, bir kötü haber... nasıl hissetsem bilemiyorum. dengem bozuluyor. bir yanım mutlu, bir yanım sıkıntılı. belki ilk kez bu iki duyguyu aynı anda bu kadar yoğun yaşıyorum.

dengem bozuluyor. 

geçen gün -bunca karmaşık duygunun içinde sabırlı olmaya çalışırken hem de- derste şahin'e fena kızdım. aslında hak etti ama benden böyle tepkiler görmeye alışkın olmadığı için afalladı. bağırdım, beti benzi attı çocuğun resmen. çok bozuldu. hemen sonrasında ben de üzüldüm. ama geri adım atmadım. içim içimi yedi iki gün. öyle çok üzüldüm. ertesi gün de dersime gelmedi.

dün derste bir sürü şey anlattıktan sonra konuyu şöyle bağladım: "karakter ile düğüm arasındaki denge işte budur... ve bir sanat yapıtında denge çok önemlidir. tıpkı hayatımızda olduğu gibi..."

oysa her şey dengesini yitirdi bu ara.