hikayeyi baştan anlatayım: bizim velet bu sene ilk kez anneden ayrılıp anaokuluna başladı. aman bir heves, bir heves... "sen de okula gidiyoysun diy miiiiiii? ben de gidiyoyuuuuum" lar, "senin paymak boyan vay mıııııı?"lar... telefonda konuşuyoruz mutlu maymun ile. geçen seneden beri "okul okul" deyip duruyordu zaten. eh büyüdü artık dedik biz de; babaanne, dede, anne hep beraber gidip bizimkini yazdırdılar okula.
ilk gün anne ile beraber gitti. pek de mutluydu. zaten ilk hafta sadece bir saat kaldılar okulda. alışma turları...
ikinci hafta ne olduysa oldu, su koyverdi. anneyi istemeler, ağlamalar, zırlamalar... bizim cadı, öğretmenini pek sevmedi anladığımız kadarıyla. biraz soğuk bir kadınmış. hatta o derece soğuk ki, sınıfa dolap yapmaya gelen marangozlar ile ilgilenirken bizim zıpır ağlamaya başlamış, atmış kendini yerlere de dönüp bakmamış. ben bilirim onu, yatar yere canı sıkılınca. kalk dersin, "benim canım sıkılıyooo. kalkmıycam işteee" diye daha da bir yuvarlanır. fırat kaçmış içine (ya da bana çekmiş ben de yapardım aynını). her neyse, görgü tanıklarının ifadesine göre bizimki ağlaya ağlaya kendini yerden yere atmış, yuvarlanmış bir saat de, öğretmen ustalarla ilgilenmekten bizimkini umursamamış bile. öyle de bir enteresan kadınmış yani. tabii bunu ve benzeri birkaç şeyi daha duyunca abim hoplamış, gitmiş öğretmen ile konuşmaya ama nafile. soğuk nevale nuh demiş peygamber dememiş. disiplin de disiplin diye tutturmuş. abim de o sinirle müdüre çıkıp, bağırmış çağırmış, bir de onunla tartışmış. bu arada benim zavallı miniğimin hali şu ki, iki yaşında hiç sorunsuz tuvalet eğitimini tamamlayan çocuk altına kaçırmaya başlamış. kuzum nasıl korktu, nasıl bunaldıysa... psikolog da, "daha çok küçük, okula başlamasına iki sene var nasıl olsa" deyince ve muhtemelen defne serra bunu çaktırmadan duyunca başlamış söylenmeye evde: "ben daha çok küçüyüm, siz beni göndeyiyoysunuuuz, ben okula gitmiceeeeem, ben daha küçücüyüüüüüm"... eh almışlar okuldan. ertesi gün ana-kız toplamışlar pıllarını pırtılarını doğru annemlerin yanına yazlığa gitmişler. bir de orada şikayet etmiş abimi; okula yolluyorlar küçücük çocuğum ben manasında bir şeyler...
bizim, "okul okul" diye heveslenen maymun, okulu dönmemecesine bırakmış anlaşılan. telefon sohbetinden onu anladım ben:
ben: defneee okul ne güzel bir sürü oyuncak da var, gitmeyecek misin?
defne: ı ıh.
ben: tamam o zaman azcık büyü sonra gidersin.
defne: ... (tık yok bizimkinde)
ben: okumıycan mı?
defne: ı ıh
ben: anaokulu terk mi olucan?
defne: hı? hı hııı...
ben: iyi ya boşver... bak bana, okuyunca da bir şey olunmuyor gördüğün gibi. okutmayalım seni. zaten matematik diye bi şey var okulda, hayatın kararıyor sonra. 12 sene okuyorsun bir de, yetmiyor 4 sene de üniversite, etti sana 16 sene. yüksek lisans yapayım desen üzerine birkaç sene daha ekle... ömür bitiyor, okul bitmiyor. zaten sıkıcı bir şey okul, bir sürü de kural var. okusan da bi...
defne: babaaaanneeeaaaa, halam (çat)
o "çat", telefonu sehpaya koyup gitme sesi. edepsiz, neredeyse suratıma kapatacaktı. güzel güzel sohbet ediyorduk oysa...