ihsan oktay anar'ın yeni romanı "yedinci gün" yakında çıkıyormuş. "oley" dedim haberi okuyunca. nasıl bir ilahi mutluluk geldi şöyle tepemden, kainatın kalbinden, bilemezsin. sanki kitabı almışım da, okumak için saniyelerim kalmış. öyle de bir kalp çarpıntısı. benim, olmazsa olmaz yazarlarımdandır kendisi.
bazılarınız bilir, ihsan oktay ege üniversitesi felsefe bölümünde öğretim üyesidir aynı zamanda. ben başka bir üniversitede öğrenciyken, arkadaşlarım vardı ege'de felsefe okuyan. gider gelirdim yanlarına, yine göremedim diye hayıflanırdım. yani şöyle bir koridorda karşılaşsam ya da kapısı açık olsa da önünden geçerken çaktırmadan baksam, o masasında yazıp çizerkenki haline şahit olsam razıyım. konuşacak, tanışacak falan değilim ha, nerede o cesaret bende o zaman. adamla ezkaza bir araya gelsem "hedö hödö"den başka bir ses çıkaramam, adımı bile bahşedemem kendilerine(!) beni dilsiz zanneder. yanı sıra gerizekalı sanması da cabası... fakat gel gör ki; değil ben, felsefe okuyan arkadaşlarım bile tanışamadı kendisiyle o dönem. "derslere girmiyor." dediler, kitap yazıyormuş. beni mi kandırdılar bilmem ama adamı bir türlü göremedim.
aradan bir süre geçti, en samimi arkadaşlarımdan bir hain "ihsan oktay ablamın yakın arkadaşı. ben onun yanına gideceğim" demez mi? gel de vurma kızı. biz o zaman tıfıl yazarlık öğrencileri, abuk sabuk ödevlerle gün geçiriyoruz, bir gün büyük yazar olma hayallerimiz hala baki, kız "ihsan oktay'a gidicem konuşmaya yeaaa" rahatlığında. onu mu vurayım, kendimi mi bilemedim. hiçbir yazarı tanımıyor olmamı kadere bağlayıp okkalı küfürler ettim alın yazıma. hoş, sonrasında tanıştığım yazarlar oldu ama gram heyecanlandıysam, "hede hödö" yaptıysam nolayım!
bizimki gitti. insanın kendinden yaşça epey büyük abla sahibi olmasının ve o ablanın da ihsan oktay anar gibi bir adamla arkadaş olmasının ihtimali yüzde kaçtır yahu? dedim ya, bizimki gitti. döndüğünde anlattığı şuydu özetle: "tuhaf bir adam. pek konuşmuyor. öylesine konuştuk işte. ablamı falan sordu. sevmiyor konuşmayı pek." hayal kırıklığı yaşadım mı? hayır. konuşmayı sevmeyen, sürekli yazan, gizemli bir yazar... cezbedici... bilinmezliğin çekici gücü...
bir yazarı sevmek böyledir, şarkıcı sevmeye benzemez. özel hayatını, nerelerde eğlendiğini, ne giydiğini, nereden alışveriş yaptığını bilmek istemezsiniz. o yazsın, sadece yazsın, istersiniz.
sonra büyüdüm. eşek kadar oldum affedin. nasıl büyüdüm, o aralarda neler yaptım konumuz dışı. ama şu kadarını söyleyebilirim; dokuz eylül üniversitesi'nde bir dört yıl daha okuyup başka yan yollara girdim. ihsan oktay hep aynı yolda, aynı gizemle devam etti yazarlığa. ben de onu merak etmeyi bıraktım. bütün derdim 'yeni kitabı ne zaman çıkacak?' oldu. görme hevesim de kalmadı. yazarları görmemek, bilmemek daha cazip; büyürken buna karar verdim.
gelelim yazının mesajına; okuyun. hala tanışmadıysanız ilk romanından başlayın (puslu kıtalar atlası - iletişim yayınları). kitabın büyülü dünyasına teslim edin aklınızı, ruhunuzu, kendinizi... arının...
görselin konuyla bağlantısını da siz kurun artık(!)