üniversite 1. sınıftayken hocamızın söylediği bir şey çok hoşuma gitmişti. aklımda kaldığı kadarıyla şöyleydi: "öğrenci 1. sınıfta, 'ben iyiyim' der. ikinci sınıfa geldiğinde, 'bilmediğim şeyler varmış'; 3. sınıfta 'öğrenecek ne çok şey var'; 4. sınıfa geldiğindeyse 'ne çok eksiğim var, ben hiçbir şey bilmiyorum' der." insan öğrendikçe bilmediği şeylerin de farkına varıyor. öğrenmenin sonu yok. o yüzden diyorum ki, boşuna havaya girmeyelim yarım yamalak bilgilerimizle.
bugünkü konumuz, kendini bir şey sananlar. bunlar şehirlerde yaşayan bir tür olup, duyduğu, öğrendiği üç beş şey ile "oldum" sanan tiplerdir. bir havalar, bir pozlar, bir kendini övmeler... allah yarabbi, sanırsın yıllarını vermiş bu konuya, araştırmış, öğrenmiş, etmiş... zaten biri kendini övmeye başlamışsa uzak duracaksın mirim. şimdi bunların en çok karşılaştığım modellerini anlatacağım:
1- kendini yazar sananlar ("yazarlığın eğitimi mi olurmuş"):
bunlar yazarlığın sadece yetenek işi olduğunu iddia ederler. her şeyin olduğu gibi yazarlığın da teknikleri olduğunu, öğrenilmesi gereken şeyler olduğunu kabul etmezler. onlar için yazmak tamamen içsel bir şeydir. bu modeller kendi içlerinde de ikiye ayrılırlar
a) onlar harika yazıyorlardır ama çevresindekiler anlamıyordur. çevresindekiler eksik ve kusurludur, onun yüksek sanat seviyesine çıkamamışlardır.
b) herkes tarafından çok beğeniliyordur. hatta beğenmek az gelir, muhteşem yazdığını söylüyorlardır. tabii bu kıstas aldıkları "herkes" anne, baba ve hayatında üç kitabı anca bitirebilmiş arkadaşlardan oluşmaktadır.
bunların egoları popolarından büyüktür. eleştirilere kapalıdırlar ama yine de yazdıklarını okutmaya pek meraklıdırlar. duymak istedikleri, sizin hayranlık belirten sözlerinizdir. eleştirmeye başladığınız an suratları alışveriş merkezinde at b.kuna basmış kokoş suratına döner. şaşırmış, hatta şoke olmuş, iğrenmiş, kızmış, incinmiş, haksızlığa uğramış ifadelerle bakarlar. sonra bunun yerini "sen ne anlarsın be ukala salak" suratı alır. acır da, "eksiklerin var onları kapatırsan... daha çok okumalısın bence... eğitim..." gibi laflar ettiğinizde yazarlığın eğitiminin olmayacağını iddia ederler. resmin, müziğin, her türlü sanatın eğitimini kabul ediyorken, yazarlığın da bir eğitimi olabileceğini anlatmaya çalışmayın. onlar tembeldir. öğrenmek emek ister, zaman ister, yemezler... etrafta yazarım diye dolaşmak kolaydır. parayı basıp kitabını yayınlatmak da kolaydır. kitabın yayınlanmışsa yazar olmuşsundur zaten(!)
2- benden iyi tiyatrocu olur, acayip rol yaparım (lisede 'cimri'yi oynamıştık):
bunlar genelde dışa dönük, gülmeyi seven, kendini şirin sanan tiplerdir. çok konuşmanın oyuncu olmakla bir alakası olduğunu sanırlar. "ben çok konuşurum. ablam, 'bu kadar çok konuşuyorsun boşa gitmesin bari tiyatrocu ol' dedi" diyeniyle bile karşılaştım. bu laf ile tiyatronun gevezelik, zevzeklik olduğunu söylediklerinin bile farkında değildirler. şuursuzdurlar. genelde lisede bir oyunda rol almışlardır. harika oynamışlar, bütün okul kendilerini ayakta alkışlamıştır. ne hikmetse hepsi de moliere'in cimri'sinde oynamıştır. akıllarında kalan tek replik de "yemek için yaşamamalı, yaşamak için yemeli" cümlesidir. üniversitede tiyatro okumak istemiş ama ya babaları izin vermemiş ya da torpilim yok diye caymışlardır. bir tanesi de "ben yetenek sınavlarına girdim ama kazanamadım" demez. girmiş de kazanamamışsa mutlaka torpili olmadığındandır. yoksa harika rol yaparlar, süper oyunculardır, jack nicholson görse secde edecektir önlerinde.
benim karşıma hep yazar ve oyuncu olma heveslileri çıkar. mesela hiç kendini heykeltraş sananı görmedim. "benden acayip heykeltraş olur, çocukken derenin orda çamurla oynardık hep" filan diyen...
cahilden daha kötü bir şey varsa o da 'yarı cahil'dir. cahil en azından bilmediğini bilir. gerekirse itiraf bile eder, "ben cahilim, bilmiyorum" der en masum haliyle. oysa yarı cahil feci bir şeydir. laf anlatamazsın, ikna edemezsin, eksiklerini kabul ettiremezsin, yarım yamalak bilgisiyle dünyaya meydan okur. kendini bir halt sanıp gerçekten bileni de küçümser. alacaksın bunları, dizeceksin karşına... domatessuyu kızıyor, kötü bir şey söylemeyim. diyecektim ki; alacaksın bunları, dizeceksin karşına domates atacaksın suratlarına. huh... rahatladım.
not: tamam karikatür konuyla tam örtüşmüyor ama bu seferlik idare edin artık. ancak bunu bulabildim.
1- Karşına, heykel ustası çıkıyor olsa, ya sende bi tuhaflık var ya da Özdemir hoca yanlış bölümde ders vermiş demektir.
YanıtlaSil2- "Uzaklar" da oynamıştım. Cimri'de değil.:P
3- Nobel aldığımda görüşürüz.:D
4- Rol çalıyorsun, kötü karıştırırım burayı.:))
ne kıskanç adamsın ya... rol çalmıyorum bi kere, aynı sahnede bile değiliz. hıh...
YanıtlaSilelalem etek boyunu, saç rengini, makyajını kıskanır ben yazdığını.. Daha ne istiyorsun?:P
YanıtlaSilcıks... kıskanmazsın, kıskanacak bir şey yazmıyorum zaten. eğleniyorum kendi kendime işte. teşekkür ederim iltifat etmişsin :))
YanıtlaSilBiliyormusun aslında kimse bir şey bilmiyor. Herkes bildigini sanıyor ve yanılıyor. Milyarlarca, sayılamayacak çoklukta bilgi varken, biz nasıl her şeyi bildigimizi iddia edebilirizki.
YanıtlaSilaslı,
YanıtlaSilherkesin her şeyi bilmesi mümkün değil tabii. haddimizi bile bilmiyoruz :)
tespitlerine bayılıyorum:)
YanıtlaSilbildiğim tek şey, hiçbişey bilmediğimdir :P
Hahhha ;
YanıtlaSilay çok güldüm gene:)
hahhaaa domates mi fırlatalım hahhaa:))
Yaaa tamam katılıyorum ama yazarlık içten gelmeli diye düşünüyorum ben.
Ama üstüne bir de eğitim alırsa dadından yenmez:)
suvebeyaz, teşekkürler :))
YanıtlaSildomatessuyucum:)),
YanıtlaSilyazarlık değil sadece, ressamlık da içten gelmeli. aslında tüm sanatlar öyle. eğitimden kastım, okul değil sadece tabii. mesela eskiden okul yoksa bile sanatçılar arasında usta çırak ilişkisi varmış (ki hala var aslında). yazarlar arasında da söz konusu aynı şey. eğitim budur işte. kendi kendini geliştirmek için okumak ve bol bol yazmak gerekir, eleştirilmeye ihtiyacın vardır ki hatalarını göresin. eğitim almak senin öğrenme süreni kısaltır. fark etmediğin hataları düzeltme imkanı bulursun. etrafında edebiyat konusunda yetkin, güveneceğin sana yol gösteren insanlar varsa mesele yok zaten.
hem zaten ben yazımda hem yetenek hem de bilgi yoksunu olup, buna rağmen kendini bir şey sananlardan bahsediyorum. azıcık eğitim alsınlar da anlasınlar bu işlerin kolay olmadığını istiyorum. öyle oturup ilham beklemekle olmaz bu işler :)
çürük domates atalım, sağlamları heba etmeyelim :))
Domatesin kilosundan haberiniz var mı sizin? Çürükleri de salça yapın kardeşim, kimseye atmayın.:P
YanıtlaSilne cimri adamsın ya, atıcaz işte. hatta parasını da senden alıcaz o domateslerin.
YanıtlaSilAvram;
YanıtlaSililla bir muhalefet yapcan,
dua et de sana da gelmesin domatesler.
yazdıklarına aynen katılıyorum, hele ki birinci maddeye tamamen... herşeyin eğitimi var da niçin yazarlığın olmasın? en büyük hayali kendi çapında bir yazar olabilmek olan benim için bu söz acayip moral oldu :)
YanıtlaSilBen nobel alıcam gelmez kafama falan.:P
YanıtlaSilAyrıca kilosu 3 tl oldu haberiniz var mı?:P
inşallah diyelim o zaman maya, kolay gelsin :))
YanıtlaSilinşallah diyelim o zaman maya, kolay gelsin :))
YanıtlaSiluleenn kaç kişi kaldı şurda kitabı basılmayan! :)))
YanıtlaSilsen, ben, bizim oğlan :P
YanıtlaSilBen de bastırıcam, sen ve sen kalıcanız.:P
YanıtlaSilSirrakalem;
YanıtlaSilalindim simdi birazcik :)Haklisin aslinda, ama bende kendi capimda yazmaya calisiyorum, fakat hicbir zaman (iyi yazdigimi düsündügüm halde) baskalarina "ben yaziyorum," demedim. Egitim de almadim, sadece kendimi kendi capimda gelistirdim. Ama öyleleri yok mu? Var, ki keske olmasalar :)
Sevgilerimle...
bir kalem bir kağıt,
YanıtlaSil"yazıyorum" demek ile "ben yazarım" demek arasında ciddi bir fark var. nihayetinde hepimiz yazıyoruz işte :))
"tevazu gösterme, inanırlar" diye bir laf vardır, doğrudur da... tamam ama kendini kaf dağında görmek de gerekmiyor. heh işte lafım onlara :)